O diziyi çalmışlar mı? – SALİH TUNA

Misyon biçme hakkını her daim kendilerinde görürler. Sözgelişi, evrensel olan bütünüyle tekellerindedir.

Zira en “üstün” kültür onlarındır. Üstün olduğundan de “evrensellik” iddiasındadır.

Evrenselliği “güç ve kuvvete” değil, en iyi, en doğru ve en güzele ulaşmış olmalarına bağlarlar.

Oysa yalnız kuvvetli olanın haklı olduğu pratiğini yaşayan ve yaşatan da onlardır.

Evrensel telakki ettiklerine ulaşanları çağdaş, ulaşmayanları da “arkaik” duyuru etme mevzusunda sınır tanımazlar.

Aslına bakarsan sınır tanımamakla maluldürler. İyi ve fena içinde mutlak bir sınır bulunduğunu kabul etmezler. Hakikati muğlaklaştırırlar. Rölativizm düşünceleriyle en temel hakikatleri mutlaklık katından atarlar. Mutlak olan yalnız kendileridir.

Çağdaş Batı düşüncesine nazaran tabiat ele geçirilmesi ihtiyaç duyulan bir anlamsızlıklar âlemidir.

Bunun için de yaratıcısını “zikreden”, doğayı örnek alarak “haddini bilen insan” yerine “haddini aşan insanı” model gösterirler.

Her şeyden evvel bu model adamakıllı sorgulanmalıdır. Çağdaş insanoğlunun da çağdaş dünyanın da en büyük açmazı burdadır bu sebeple.

Kendini bilen insan haddini bilir. Kendini bilmeyen, “yaşanmaya kıymet yaşamın” ne işe yaradığını da bilmesi imkansız.

Ya boşuna bir hayatsa yaşadığımız?
Leo Strauss‘a nazaran Sokrates, felsefenin aramış olduğu cevapları bulmuş olmasıyla değil, hep doğru soruları sorması sebebiyle değerlidir.

Sokrates’in talebesi Platon‘un “Mağara” benzetmesi, en doğru ve en temel soruları sormamız için müthiş bir esin kaynağı mesabesindedir.

Netflix dizisi “1899” da söz mevzusu esin kaynağına yaslanıyor. Aslına bakarsan bölümler süresince Platon‘a ve Mağara’sına çoğunlukla vurgu yapılıyor.

1899’un senaristi Jantje Friese de “Niçin bu gezegendeyiz? Biz kimiz? Bizi kim yarattı?..” benzer biçimde ontolojik soruları “kamera arkasında” dillendiriyor.

Dizide New York‘a doğru 1899 senesinde yola çıkan bir “göçmen gemisinde” yaşanmış olan “gizemli” vakalar anlatılıyor… Dünyanın her yerinden yolcuların yer almış olduğu büyük bir gemidir bu. Dikkat isterim, “göçmen gemisidir.”

Ikimiz de göçmeniz ve dünya da bir vapur… Sual şudur: Biz mi gemideyiz, vapur mi bizim içimizde?

Gerçeklik nedir?

Yaşam dediğimiz bir simülasyondan ibaret olabilir mi? Dahası biz kimin simülasyonuyuz yada kimin simülasyonuna hapsedildik? Ve bu simülasyondan bizi kim iyi mi kurtaracak?

Gelgelelim, müthiş görsel efektleri ve bilhassa de “The Volume” tekniğiyle mezkûr sorular çevresinde “gerçekliği” sorgulayan 1899’un esin kaynağı Platon ve Mağara’sı değilmiş!

Brezilyalı yazar Mary Cagnin‘in iddiasına nazaran “Black Silence” adlı çizgi romanından çalmışlar.

İddia {hiç de} boş değil… Vapur ve gemideki gizemli ölümlerden trajik nesne olan “Kara Piramit”e kadar aynıymış.

Eğer buysa 1899’un prestiji mahvoldu anlama gelir.

Her neyse ki bizim “dizicilerimizin” bu şekilde sorunları yok. “Ontolojik sorunsalları” da aslına bakarsan kim gerçekte kimin evladı ve kim kimi kiminle aldattı aşamasında!..

Yoruma kapalı.

Bebek Bakıcısı
uaeupdates.com deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler seo paket casibom